ref: refs/heads/v3.0

Karatay Diyeti Omega 3

Karatay Diyeti Omega 3
18.05.2013
19
A+
A-
Omega-3Omega-3 – (Balık Yağı) eksikliği nelere yol açıyor:
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Kenan Demirkol ile “akıllı beslenme” üzerine yapılan röportajın son bölümünde, Demirkol dünyayı kavuran beslenme ve sağlık sorunlarının perde arkasındaki gerçekleri anlattı…
Kara hayvanları ahıra, balıklar kafese tıkılınca insanlara neler oldu? İçtiğimiz süt neden zehir? Omega-3’ün gelişme çağındaki çocuklarda üzerindeki mucize etkisi ne? Hangi yağlar gıda emperyalizminin ürünü? Vücudumuz için en iyi yağ hangisi? Et nasıl yenirse zararsız? GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma)nasıl mikro beslenme açlığına sebep oluyor? Evliya Çelebi 400 sene önce kızartmada hangi yağı tavsiye etti?
İşte tüm soruların cevapları…

Merada Otlayan İneğin Sütünde Omega-3 Vardır

Peki bu mümkün mü? Merada otlayan inek, otlayacak da, süt yapacak da kaç kişiyi besleyecek? Fiyatı yükseltmez mi tüm bunlar?
– Çok güzel bir noktaya değindiniz. Yıllardır hep böyle aldatılıyoruz. “Dünya nüfusu aç. Dünyayı besleyebilmemiz için yapay gübreye, yapay yeme ihtiyacımız var.” Hayvansal proteini, tek kaynak olarak görürseniz haklısınız. Ama insan ekmek yerken bile protein almış oluyor. Hububat, baklagillerde bile protein var. Şimdi doktorlar bunu okur okumaz itiraz ederler. Derler ki “Esansiyel amino asitler vardır”. Yani hayvansal gıdada var olan, vücudun üretemediği mutlaka dışardan alınması gereken bazı protein yapı taşları, amino asitler vardır. Örneğin; mercimekli bulgur pilavı yaptığınızda bulgurda eksik olanı mercimekten, mercimekte eksik olanı bulgurdan alıyorsunuz. Anakız diye bir yemek varmış, ben de yeni gördüm, bulgurdan yapılan küçük köftecikler nohutla birlikte pişiriliyor. Bir baklagil ve bir hububat. Birbirinin eksiklerini tamamlıyorlar. Tam ete eşdeğer protein almış oluyorsunuz. Makro nutrientler yağ, protein ve karbonhidrattır. Mikro nutrientler ise vitaminler, mineraller, enzimlerdir. Bizim süte kalsiyum açısından ihtiyacımız var. Eğer merada otlayan bir hayvanın sütüyse içinde bulunan omega-3’e ihtiyacımız var. Türkiye’de biliyorsunuz gençlerde inanılmaz bir demir eksikliği var. Kırmızı et doğadaki en önemli demir kaynağıdır. Bitkiden demir çok daha az özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir kaynağıdır, protein kaynağı değildir. Ben proteinimi bulgurdan, baklagilden alıyorum zaten. Ama yapay yem üreticileri “biz dünyayı nasıl doyuracağız” yalanıyla kandırarak hayvancılığı katlettiler. Hayvanları meralardan ahırlara çektiler ve bugün her ahır hayvanı şeker hastası. Çünkü neyle besleniyor, pancar küspesiyle, yapay protein yemleriyle, patatesle ve mısırla besleniyor. Hızla kan şekerini yükselten, hayvanın yağlanmasına yol açan ve hayvanın şeker hastası olmasına yol açan bir beslenme şekli.

•Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır, yapay beslenende hiç yoktur .
•Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı doymuş yağ asidi yoktur, yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün oksitlenmesine yol açar.
•Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda meme kanseri yüzde 40 daha az görülmektedir. Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur.
•Yine merada beslenen ineğin sütünde insüline benzer büyüme hormonu vardır. Bu gençlik aşısıdır, bütün hücrelerin kendisini yenilemesini sağlayan maddedir. Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu doğal sütün eseridir.
Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama batıda ekolojik hayvancılığın sonucu elde edilen süt ile konvansiyonel üretilen sütün maliyeti arasındaki fark yüzde 10-15’i geçmiyor.

Ne Türkiye yasalarında ekolojik hayvancılıkla barışığım, ne de AB’dekiyle. Ekolojik hayvancılık denince akla “ekolojik tarım sonucu elde edilmiş ürünlerle hayvanın beslenmesi” geliyor. Affedersiniz ama 2000 yıl önce hayvan nerden patatesi buldu da yedi, ya da pancarı. İneğin normal beslenmesinde pancarın, mısırın ve patatesin yeri var mı? Yok.
İster ekolojik tarımla, ister normal tarımla elde edilmiş olsun hayvana pancar verilmesi yanlış. Zaten hayvanın sütünün kötü olmasının sebebi hayvanın, karbonhidratı zengin, onu yağlandıran tarzda, mısırla beslenmiş olması. O yüzden ekolojik hayvancılık dediğimizde yasalarımızın buna göre organize olması gerekiyor. Tanımlamamız gereken, türe özgü beslenme. Bir inek nasıl beslenir doğada? Öyle beslersek ineğin sağlıklı olmasını sağlarız. Dolayısıyla verdiği ürünün de insanlara sağlıklı olmasını sağlarız.

Bütün doğada kendiliğinden yetişen yeşillikler omega-3 ağırlıklı yağ içerir. İnsanların eliyle ekilenler omega-6 içerir.

Ne fark var arasında?
-. İnsan vücudunun her hücresinde hücre zarı vardır. Bu hücre zarı lipo protein katmanla sarılı. Yani bir yağ bir de protein. Bu hücre zarındaki yağ ana madde olarak omega-3’tür. Tek tük omega-6 da içerir. Biz yeşillikten uzaklaştıkça ve hayvanımızı da yeşillikten uzaklaştırdıkça elimizde tek bir omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür balığı değil. Halbuki insanın her gün 1 gram omega-3 alması gerekiyor. omega-6 yağ asitleri ile omega-3 yağ asitleri vücudumuzda aynı enzimlerle metabolize edilir. Biz ayçiçeği yağı, soya yağı gibi yağlarla beslenip çok omega-6 aldığımız için artık omega-3’e enzim kalmıyor. Diyelim ki hamsiyi ayçiçeği yağında kızarttık, o hamsiden artık bize fayda gelmiyor.

Bütün yağlar, yağ asitlerinin karışımıdır. Onlar da 3’e ayrılır. Doymuş yağ asitleri, tekli doymamış yağ asitleri, çoklu doymamış yağ asitleri. Çoklu doymamış yağ asitleri ikiye bölünür, onlar da omega-3 ve omega-6’dır. Bundan 40-45 yıl öncesi omega-6 kolesterolü düşürüyor diye tüm topluma söyledik. Ayçiçeği ve mısırözü yağlarını tükettirdik. Fakat sonra anladık ki bu yağlar iyi kolesterolü de, kötü kolesterolü düşürdüğü oranda düşürüyor. Bizim kolesterol açısından sağlıklı olmamızdaki unsur iyi ve kötü arasındaki dengedir. İkisini birden düşürürse denge bozulmamış olduğundan herhangi bir iyilik elde etmiş olmuyoruz.

DEPRESYONUN ÇARESİ
İkisi arasında denge mi, fark mı önemli?
– Oran önemli. omega-6’yı o kadar fazla alıyoruz ki, almış olduğumuz azıcık omega-3’ü de değerlendirmeden vücuttan hemen atıyoruz. omega-3 olmayınca hücre duvarına veremiyorsunuz. Hücre duvarı da omega-3’ten oluşuyor. Vücut da asıl malzemeyi bulamadığı zaman gecekondu yapar gibi ne bulursa onla hücreyi onarıyor. omega-3 yerine, omega-6 yağ asidi olan araşidonik asidi kullanıyor. Ama bu asit bütün stres komalarının hammaddesi. Gecekondunuzu el bombasıyla örmüş oldunuz. Dışardan biri taş atsa havaya uçacak.

Ama o zaman da ben size stres ilaçları satacağım.
– Tabii. Omega-3’ten zengin beslenen toplumlarda depresyon çok az oranda görülüyor. Zihinsel performans artıyor. Beynimizdeki toplam yağ asidinin yarısı omega-3 olmak zorunda. Ama biz vücudumuza bunu sunamıyoruz.

ÇAY VE ZEKA

Beslenmeyle doğrudan ilişkili öyle mi?
– Aynı şey mesela demir için de geçerli. Zamanında Türkiye’nin yarısı aptaldır lafı çok tepki yarattı. Bunu bu şekilde ifade etmek hoş olmadı, ama Türkiye’nin yarısında demir eksikliği, kansızlığı var. Demir eksikliği zihinsel eksiklik yaratır. Sonuçta demir üstünden düşünürsek Aziz Nesin haklıydı.
Türkiye’de çay tüketiminin de buna katkısı var. Demirin emilimini olumsuz yönde etkiliyor. Ama diğer taraftan çay iyi bir anti oksidan.

Yemekten hemen sonra çay içme adetimiz var. Doğru mu?
– Şekerle içmediğiniz takdirde hiçbir zararı yok. Yemekten hemen sonra çay içilebilir.

Demirin emilimini engellediği için iki saat sonra içmek gerektiği söyleniyor.
– Üç saat. Ben tekrar omega-3’e dönmek istiyorum. Çünkü hayati bir olay. omega-3’ün eksikliği insanları şeker hastalığına itiyor. Damarların sertleşmesine yol açıyor. Pıhtılaşabilirlik oranın artmasına, dolayısıyla kalp damarının veya beyin damarının pıhtıyla tıkanıp “inme” veya “enfarktüs” olmasına yol açıyor. Bir yandan omega-3 kaynaklarımız çok azaldı. Toplum olarak zaten balığı çok az tüketiyoruz. Omega-6’yı çok tükettiğimiz için omega-3’ün yolunu kesiyoruz. Artık kesin olarak biliyoruz ki, ayçiçeği ve soya yağı kansere sebep olabiliyor. Akciğer kanseri, meme kanseri, kalın bağırsak kanseri, şeker hastalığının oluşumunu kolaylaştırıyor.

Ayçiçeği de bir bitki. Neden zararlı? Kimyasal yapısından dolayı mı, üretim hatasından mı?

– Kimyasal yapısından. Kültür bitkisidir. Omega-6 yağ asidi içerdiği için. Mesela zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega-3 ün emilimine hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha var. Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ asitlerine dönüşüyor. Biz bunlara trans yağ asitleri diyoruz. Bu yağ asitleri de yine kolesterolu oksitleyerek damar sertliği yapıyor. Diğer taraftan trans yağ asidi beyindeki sinir kılıflarına girerek beyindeki iletiyi bozuyor ve parkinson, alzheimer gibi hastalıklara sebep oluyor.

“ANNEMİN YEMEKLERİ BAŞKAYDI”

Acaba “tadı güzel” dediklerimiz bize dışardan dayatılan bir kavram mı? Güzel nedir?
– Eşinizle ilk evlendiğinizde yemek yaptığınız zaman size itiraz etmedi mi, “benim annem böyle yapıyor” diye?

-Ben güzel yemek yaparım. Ona rağmen itiraz etti. İnsan çocukluğundan alıştığı damak tadını arıyor. Belki dünyanın en kötü aşçısı annesi, ama insan neye alıştıysa onu arıyor.

Eski çağlardan bu yana insana dair güzel-çirkin kavramı bile ne kadar çok değişmiş. Biz ona böyle bir değer yüklediğimiz için güzel oluyor. Toplumda da dayatılan değerler var . Kola ya da hamburger için “bak bu güzeldir” deniyor çocuklara.
– Ben o yüzden üniversitelerde konferans vermeyi tercih ediyorum. Çünkü; onlar yakın zamanda anne baba adaylarıdır.

PROF. KENAN DEMİRKOL’DAN HAYATİ BİLGİLER
• Türkiye’de gençlerde inanılmaz bir demir eksikliği var. Kırmızı et doğadaki en önemli demir kaynağıdır. Bitkiden demir çok daha az özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir kaynağıdır, protein kaynağı değildir. Ben proteinimi bulgurdan, baklagilden alıyorum zaten.

• Yapay yem üreticileri ‘biz dünyayı nasıl doyuracağız’ yalanıyla, hayvanları meralardan ahırlara çektiler ve bugün her ahır hayvanı şeker hastası. Çünkü, pancar küspesiyle, yapay protein yemleriyle, patatesle ve mısırla besleniyor.

• Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır, yapay beslenende hiç yoktur. Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı donmuş yağ asidi yoktur, yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün asitlenmesine yol açar.

• Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda meme kanseri yüzde 40 daha az görülmektedir. Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur.

• Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu doğal sütün eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama aradaki fark yüzde 10-15’i geçmiyor.

• Elimizde tek bir omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür balığı değil. Halbuki insan her gün 1gram omega-3 alması gerekiyor. Diyelim ki hamsiyi ayçiçek yağında kızarttık, o hamsiden artık bize fayda gelmiyor.

• Zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega-3’ün emilimine hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha var. Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ asitlerine dönüşüyor.

Hastalanmadan sağlıklı yaşamın sırrı akıllı beslenmede, akıllı beslenmenin sırrı da omega-3’te saklı

Peki sağlıklı yaşamın anahtarı omega-3 ihtiyacı hangi gıdalardan alınır? Hayvansal ve bitkisel omega-3 içeren gıdalar neler? Hangi balıklar zararsız? Keten tohumunun sırrı ne? Tuzağa düşmeden balık yağı nasıl alınır?

-Günlük omega-3 ihtiyacımızı doğal yolla nasıl karşılarız?
Omega-3 kaynakları hayvansal ve bitkisel olmak üzere ikiye ayrılıyor.
İnsan vücudunun günde 1-1,5 gr. hayvansal omega-3’e ihtiyacı vardır.
Hayvansal omega-3 kaynakları arasında, ilk sırada yumurta yer alıyor.
Her gün bir yumurta omega-3 ihtiyacının büyük bölümünü karşılar.

-Yumurtanın yıldızı son günlerde iyice parladı, peki özgür tavuk yani doğal köy yumurtası mı tercih edilmeli?
-Eğer bulunabilirse tabiî ki doğalı tercih edilmeli. Ancak büyük şehirlerde marketlerde ambalajlı satılan, doğal yemle beslenmiş ve omega-3 açısından zenginleştirilmiş yumurtalar alınabilir. Ben de bu yumurtalardan yiyorum.

-Yumurtadan sonra ikinci sırada yer alan omega-3 kaynağı nedir?
-Balık… Haftada 3-4 defa balık yiyerek hem sağlıklı beslenmiş, hem de omega-3 ihitiyacımızı karşılamış oluruz.

-Balık ama hangi balıklar?
“Özellikle küçük balıklar tercih edilmeli, çünkü büyük balıklar denizlerdeki ağır metaller açısından risk içeriyor. Ağır metaller balıkların yağlarında birikir, onları yediğimizde vücudumuzda serbest radikallere dönüşerek hastalıklara zemin hazırlar. Bu yüzden hamsi, sardalya, istavrit gibi küçük deniz balıklarını öneriyoruz. Kızartma yapılabilir, ancak kesinlikle ayçiçeği veya mısır yağı ile değil!

Balığı ayçiçeği yağında kızarttığımız zaman, balıktaki omega-3 yok oluyor! Sadece ve sadece zeytinyağı ile kızartılmalı.

İnsan beyninde de bütün hücrelerin duvarında olduğu gibi oleik asit ve omega-3 vardır. Saf sızma zeytinyağı en iyi oleik asit kaynağıdır. İyi kolesterolü düşürmeden, kötü kolesterolü düşürür bu kalp için en sağlıklı yağ demektir.

Evliya Çelebi seyahatnamesinin Trabzon bölümünde hamsiyi zeytinyağında pişirme tarifi vardır. 400 sene önce zeytinyağında kızartma yapılırken, 100 sene önce mi yanıp zehirler oldu! Zeytinyağı yanınca kanser yapar iddiası tamamen emperyalist oyunun bir parçasıdır. Margarin ve mısırözü yağını dünyaya pazarlayabilmek için!

Yunanistan’da yıllık zeytinyağı tüketimi kişi başı 20 kg . Türkiye’de ise 1 kg . Sağlık sorunları Türkiye’de neden artıyor gerisini siz düşünün!

Zeytinyağı ısıya dayanıklıdır, zeytinyağının yanma derecesi 250 derecedir. Siz yakamazsınız, tam aksine ısıya en dayanıklı yağ zeytinyağıdır. Sızma zeytinyağında daha düşük ısılarda duman görürsünüz ama bunun hiçbir zararı yoktur. Evliya Çelebi’nin tarif ettiği gibi hep zeytinyağı. Bu arada kızartma sevmeyenler balık buğulama yapabilirler.”

-Çiftlik balıklarındaki omega-3, deniz balıkları ile aynı oranda mıdır?
“Bazı çiftlik balık üreticileri iki kat omega-3 içeriyor diyorlar. Ancak bir gerçek var ki çiftlik balıkları yapay yem ile besleniyor ve bu çiftlik balıkları deniz balıklarının yediği yosunu, yeşil omega-3 kaynaklarını yiyemiyor, işte bu çerçeveden baktığımızda çiftlik balıkları, deniz balıklarına oranla yüzde 50 daha az Omaga-3 içeriyor diyebiliriz.”

-Bitkisel omega-3 kaynakları nelerdir?

“Bitkisel omega-3 kaynaklarına geçmeden önce, bitkisel omega-3’lerle ilgili önemli bir noktanın altını çizelim. İnsan vücudunun günde 1-1,5 gr. hayvansal omega-3’e ihtiyacı olduğunu söze başlarken de belirtmiştim. Hayvansal omega-3 içeren gıdalar, insan vücudunda 3 gramda 1,5 gram omega-3’e dönüşür. Bitkisel omega-3’ler ise insan vücudunda 7 gramda 1,5 gram omega-3’e dönüşür. Örneğin; Ceviz omega-3 kaynağı olarak bilinir, cevizden vücudumuzun ihtiyacı olan omega-3’ü alabilmek için çok fazla kalori alabileceğimiz noktasına dikkat edilmelidir..”

-Bitkisel omega-3 kaynaklarından fazla kalori almadan sağlıklı olarak faydalanmak mümkün değil mi?

Keten Tohumu
Bitkisel omega-3’ü en çok bulunduran besin maddesi “keten tohumu”dur. Bu nedenle günde 1-2 tatlı kaşığı tatlı kaşığı keten tohumu, tane olarak özellikle salatalara konarak tüketilebilir. Keten tohumlu ekmekler tercih edilebilir. Yurtdışında ekmek hamuruna katılır. Ancak, hazırdan ziyade, tam buğday unu ile evde yapılan ekmek hamurunun içine tane olarak keten tohumu katılmasını öneririm.”

-Keten tohumu ekmek ile beraber pişince vitamin değerinde bir eksilme olur mu?
“Hayır olmaz. Keten tohumu öğütüldükten 24 saat sonra vitamin değerini kaybeder. Bu yüzden tane olarak alınmalıdır ve mümkünse çiğnenmelidir. Öğütüp tüketenler ise evde kendileri öğütüp, 24 saat içinde tüketmelidirler.”

-Keten tohumunun sürekli alınmasında bir sakınca var mı?
“Hayır yoktur. Keten tohumu rahatlıkla her gün kullanılabilir. Ancak, kullanırken dikkat edilmesi gereken nokta; 1 tatlı kaşığı keten tohumunu birden ağza alıp çiğnemeye çalışılmamalıdır. Kendi ağırlığının 7 katı su tutucu özelliğinden dolayı ağızda hemen şişer ve boğulma riski doğurabilir. Bu yüzden salata veya ekmek içine koyarak ve çiğnenerek tüketilmesini tavsiye ediyoruz.”

-Peki başka hangi bitkiler omega-3 içerir?
“Tüm yeşil otlar… Semizotu bu yeşil otların başında gelir. Salatada tercih edilecek yeşillikler iyi birer omega-3 kaynağıdır.”

-Hazır olarak satılan omega-3, diğer adıyla balık yağı kapsülleri faydalımıdır?
“Elbette. Ben de her gün bir tane omega-3 kapsülü kullanıyorum.

Omega-3 kapsülleri alırken nelere dikkat etmeliyiz, en iyi balık yağı kapsülü hangisi?

“Bu kapsülleri alırken tuzağa düşmemek gerek. Bazı ambalajların üzerinde 1,5 gram omega-3 içerir yazıyor, iyi de bu yağın hepsi omega-3 değil ki, toplam yağların yani kapsülün miktarı o kadar! Ambalajın üzerinde EPA ve DHA miktarına ve toplam miktarın ne olduğuna bakılmalı. Hangisi EPA ve DHA’yı en yüksek miktarda içeriyorsa o tercih edilmeli.”

Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır

“Hayvan ahırda yapay yem ile, sadece şeker pancarı küspesi, mısır, pirinç kırığı gibi ürünlerle tahıl ağırlıklı besleniyor. Daha fazla süt alabilmek için hayvana nişasta ağırlıklı yem dayatılıyor. Hayvanın ot ve yonca gibi yeşillikle beslenmesi gerekiyor çünkü doğal olarak ihtiyacı olan besin o!
Eğer ben 40 litre süt elde etmeyi verimlilik sayarsam, sütün tüketilmesi sonrası insanlarda ortaya çıkan kronik hastalıkların masrafını nasıl açılayabilirim?

-Nişasta içerikli yem verildiğinde hayvan çok süt yapıyor ama bu süt süt değil zehir!

Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır, yapay beslenende hiç yoktur. Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı doymuş yağ asidi yoktur, yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün oksitlenmesine yol açar. Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda meme kanseri yüzde40 daha az görülmektedir.

Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur. Yine merada beslenen ineğin sütünde insüline benzer büyüme hormonu vardır. Bu gençlik aşısıdır, bütün hücrelerin kendisini yenilemesini sağlayan maddedir. Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu doğal sütün eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama batıda çevreyle ilgili hayvancılığın sonucu elde edilen süt ile konvansiyonel üretilen sütün maliyeti arasındaki fark yüzde 10-15’i geçmiyor. Ekolojik hayvancılık denince akla “çevreyle ilgili tarım sonucu elde edilmiş ürünlerle hayvanın beslenmesi” geliyor. Affedersiniz ama 2000 yıl önce hayvan nerden patatesi buldu da yedi, ya da pancarı. İneğin normal beslenmesinde pancarın, mısırın ve patatesin yeri var mı?

Omega-3 depresyonu önlüyor
Hücre duvarı bizim gümrük kapımız. omega-3 olmayınca hücreler arşidonik asit kullanmaya başlıyor, ama bu arşidonik asit aynı zamanda stres hormonu üretiyor. Damar elastikiyetini kaybediyor ve damar hastalıkları ortaya çıkıyor, insanın şeker hastası olması kolaylaşıyor. Stres hormonları artınca aşırı pıhtılaşma oluyor ve bu da kalp hastalıklarına yol açıyor.

Omega-3’ten yoksun olduğumuz için ülkemizde depresyon oranı çok yüksek. Eğer önlem alınmazsa çağın mesleği psikiyatri!

Makro beslenme yani doymuş yağlardan fazla beslenme kronik hastalıklara nasıl sebep oluyor?

Omega-6’yı o kadar fazla alıyoruz ki, almış olduğumuz azıcık omega-3’ü de değerlendirmeden bağırsak yolu ile vücuttan hemen atıyoruz. omega-3 olmayınca hücre duvarına veremiyorsunuz, hücre duvarı da omega-3’ten oluşuyor, vücut da asıl malzemeyi bulamadığı zaman gecekondu yapar gibi ne bulursa onunla hücreyi onarıyor, omega-3 yerine, Omega–6 yağ asidi olan araşidonik asidi kullanıyor, ama bu asit bütün stres komalarının hammaddesidir. Gecekondunuzu el bombasıyla örmüş oldunuz, dışardan biri taş atsa havaya uçacak.

Omega-3’ten zengin beslenenlerde depresyon görülmüyor!

Omega-3’ten zengin beslenen toplumlarda depresyon çok az oranda görülüyor. Zihinsel performans artıyor. Beynimizdeki toplam yağ asidinin yarısı omega-3 olmak zorunda. Ama biz vücudumuza bunu sunamıyoruz.
Burada yinelemek istiyorum, ben Anadolu beslenmesini tanımlıyorum, onların bilimsel araştırmasını açıklıyorum. Tereyağı ile beslenen atalarımız da tereyağından omega-3 ve oleik asitleri alıyorlardı. Ancak günümüzde tereyağı tüketeceksek sadece ve sadece yüzde100 merada beslenen hayvanların sütünden elde edilen tereyağı tüketilmelidir. Diğer türlü ahırda beslenen hayvanların sütünden elde edilen tereyağının faydadan çok zararı vardır. Burada gıdaları tüketirken düşünüp, matematiğini yaptıktan sonra almak en akıllısı…

-Omega-3 ile beslenen çocuklar TV seyretmek istemiyor!

Amerika’da gelişme çağındaki öğrenciler üzerinde bir deney yapıyorlar; bu deneyde öğrencilerin yarısı normal beslenirke, diğer yarısına normal beslenmelerine ek olarak her gün omega-3 desteği balık yağı veriyorlar. Normal beslenen çocuklar sıradan yaşamlarına devam ederken, balık yağı içen çocuklar kısa bir müddet sonra gözlenen ilk gelişme, omega-3 alan öğrencilerin kendiliğinden “hocam bu okulda kütüphane var mı” sorusunu sorarak, kütüphane aramaya başlamaları oluyor.
İkinci gelişme ise anne babalar tarafından evde gözleniyor, omega-3 alan çocuklar evde televizyon izlemek istemiyorlar, bunun yerine kendiliğinden kitap okumayı ve ders çalışmayı istiyorlar…
Üçüncü gelişme ise yine okulda öğretmenler tarafından gözleniyor, omega-3 alan çocuklar derslere daha ilgili oluyorlar ve başarı oranlarında % 20 artıyor.

-Mikro besin açlığının ikinci sebebi CLA eksikliğidir!

Doğal sütten mahrum kalan insanlar, CLA’dan ( Conjuge Lineoik Asit) mahrum kalıyorlar bu antioksidan bir maddedir. İnsanlardaki yaşlanma hücrelerdeki oksitlenme sonucu ortaya çıkar! İkinci ciddi açlık antioksidan açlığıdır.

-Asla CLA hapı kullanmayın kalp hastalığı yapıyor.

Bu antioksidan eksikliğine çare diye aspir çiçeğinden elde edilmiş haplar CLA hapı olarak satılıyor. Ancak bu haplar izomer yani üç boyutlu açıdan bakıldığında zararlı. Vücudun yağ depolamasını engelliyor. Aspir çiçeğinde elde edilmiş CLA hapı, kalp kas hücrelerinde omega-3’ü ayrıştırıyor ve bunun sonu kalp yetersizliğine yol açıyor.

-Mikro besin açlığının üçüncü sebebi insüline benzer büyüme hormonu eksikliğidir

Merada otlamış hayvanın doğal sütünde ayrıca insüline benzer büyüme hormonu var ve bu hormon adeta gençlik aşısıdır. Hayvanlar ahıra tıkılınca hatalı beslenme ve ani ölümler ortaya çıktı. Dedem 110 yaşında öldü. 100 yaşından sonra üçüncü dişleri çıktı, tereyağı çocuğuydu. Babam 59 yaşında yaşında öldü, margarin çocuğuydu.

Hayvanlar ahıra tıkıldıktan sonra, yeşillikten mahrum kaldılar, beraberine sütten omega-3, CLA ve insülüne benzer büyüme hormonu alınamaz oldu.

Bunlar da mikro besin eksikliği ve makro beslenme fazlalığı ile beraberinde kronik hastalıkları getirdi. İşte kronik hastalıklar dediğimiz başta; alerji, astım, kalp-damar hastalıkları, romatizmal hastalıklar ve kanserin neden bu kadar artıyor sorularının yanıtı çok açık değil mi?”

-Makro besin fazlalığının sebebi: Doymuş yağ içeren besinler

“Balığı ayçiçeği yağında kızarttığımız zaman, balıktaki omega-3 yok oluyor! Patates kızartması kolaya gelen ve çocuklara çok sevdirilen bir gıda haline geldi, patates ayçiçeği veya mısırözü yağında kızartıldığında 1 porsiyon patates 6gr.trans yağ içerir. İşte çocuklarda erken yaşlarda obezite başlamasının ana sebeplerinden biri budur.

Doymuş yağ içeren besinler mikro besin açlığına sebep olurken, diğer yandan makro besin fazlalığına sebep olmaktadırlar. omega-6’yı çok tükettiğimiz için farkında olmadan omega-3’ün yolunu kesiyoruz. İnsan vücudunda omega-3 ve omega-6’yı aynı enzimler tüketir, omega-6’yı fazla aldığımız zaman ihtiyacımız olan omega-3 bağırsaklardan dışkı yolu atılır.

“Bu yağlar gıda emperyalizminin ürünü”

Omega-6’dan zengin yağlar ayçiçeği, mısırözü ve soya yağları insan sağlığı için çok zararlı olduğunu Başkan Bush ABD halkına yaptığı açıklamada itiraf etti ve “bu yağları tüketmeyin” dedi. Çünkü bu yağlar sebep olduğu hastalıklardan dolayı ekonomik dengeleri bozuyordu!

Aslına bakarsanız bu yağlar gıda emperyalizminin ürünüdür. İkinci Dünya Savaşından sonra ayçiçeği yağını ilk Rusya üretip tüketmeye başladı ve Balkan göçmenleri aracılığı ile Türkiye’ye ayçiçeği yağı kültürü girdi. Mısırözü yağı ABD emperyalizmi üzerinden dünyaya yayılmıştır. Şimdiki Kanola dayatması da yine ABD emperyalizminin işidir. Kanola, kolzanın GDO’lu tohumundan üretilir.

İkincisi bu yağlar 40 derecenin üstünde kolaylıkla bizim trans yağ dediğimiz yapay yağ asitleri üretmeye başlar, doğada olmayan yağları insan vücudu tanımadığı için biriktirir, insan vücudunda biriken bu yağ asitleri kolesterolü oksitleyerek damar sertliğine sebep olur. Diğer taraftan trans yağ asidi beyindeki sinir kılıflarına girerek beyindeki iletiyi bozabiliyor ve parkinson, alzheimer gibi hastalıklara sebep olabiliyor.

Artık kesin olarak biliyoruz ki, ayçiçeği, mısırözü ve soya yağı kansere sebep olabiliyor. Akciğer kanseri, meme kanseri, kalın bağırsak kanseri, şeker hastalığı, kalp hastalıklarının oluşumunu kolaylaştırıyor.

Kuzu şiş ve bonfileden korkmayın, asıl peynirden korkun!

Doymuş yağ asitlerinden 3 tanesi damar sertliğine yol açıyor, bu yağ asitleri ateorejenik yağ asitlerine dönüşüyor. Bunlar: Laorik asit, Mirsist asit, Palmitik asit .
Ahırda beslenen hayvanın sütünde bu yağ asitlerinden bulunuyor. Peynir yemek çok sakıncalı, et yemek sağlıklı ama hayvanın yağsız et kısmı tercih edilmeli, kıyma ve kıyma ile yapılan etlerden uzak durmalı. Ateorojenik yağ asitleri hayvanın depo yağında var.

Doğal beslenen hayvanın iç yağında sterearik asit var yani Türkçesi zeytinyağı diyebiliriz. Hücre içi yağ asidi sterearik asit içerir, bu hayvanın iç yağı yendikten kısa süre sonra insan vücudunda oleik asite dönüşüyor. Atalarımız zeytinyağı bulamadıkları bölgelerde iç yağı yiyerek bir nevi zeytinyağı tüketmiş oluyorlardı.

Günümüzde sofralarda ağırlık kazanan doymuş yağ içeren besinler makro besin fazlalığı oluşturarak kronik hastalıkları arttırdı. Kuzu şiş ve bonfileden korkmayın, asıl peynirden korkun, kahveye süt değil de krema koymakla elinizle palmitik asit almış oluyorsunuz.

Mikronutrient (mikro besin azlığı) eksikliğine sebzelerde sebep oluyor…

Yapay gübre, GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) tohum, hibrit tohum kullanılarak üretilen gıda ürünlerde mikro besin oranı normalden yani doğal tohumla yetişenlerden çok düşük! Benim açımdan GDO’nun en önemli unsuru mikro besin eksikliğine yol açması!

“Zeytinyağı ile kızartma yapılmaz, yanınca kanser yapar iddiası tamamen emperyalist oyunun bir parçasıdır”

Tekrar yineliyorum, ben dünyayı yeniden keşfetmiyorum 60 – 100 sene önceki Anadolu beslenme kültürünü bilimsel olarak açıklıyorum!
İnsan beyninde de bütün hücrelerin duvarında olduğu gibi oleik asit ve omega-3 vardır.
Saf sızma zeytinyağı en iyi oleik asit kaynağıdır. İyi kolesterolü düşürmeden, kötü kolesterolü düşürür bu kalp için en sağlıklı yağ demektir.

Evliya Çelebi seyahatnamesinin Trabzon bölümünde hamsiyi zeytinyağında pişirme tarifi vardır. 400 sene önce zeytinyağında kızartma yapılırken, 100 sene önce mi yanıp zehirler oldu! Zeytinyağı yanınca kanser yapar iddiası tamamen emperyalist oyunun bir parçasıdır. Margarin ve mısırözü yağını dünyaya pazarlayabilmek için! Yunanistan’da yıllık zeytinyağı tüketimi kişi başı 20 kg. Türkiye’de ise 1 kg. Sağlık sorunları Türkiye’de neden artıyor gerisini siz düşünün!

Zeytinyağı ısıya dayanıklıdır, zeytinyağının yanma derecesi 250 derecedir. Siz yakamazsınız, tam aksine ısıya en dayanıklı yağ zeytinyağıdır. Sızma zeytinyağında daha düşük ısılarda duman görürsünüz ama bunun hiçbir zararı yoktur. Evliya Çelebi’nin tarif ettiği gibi hep zeytinyağı.”

ETİKETLER: , , ,
Yorumlar

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.